Hareket analizi ve terapinin iyileştirilmesine yönelik bir hedef
Gebelik insan vücudunu, özellikle de kas-iskelet sistemini derinden etkileyen bir süreçtir. Hormonlardaki değişiklikler eklemlerin stabilizasyonunu sağlayan bağların gevşemesine, kilo alımına ve vücudun ağırlık merkezinde kaymaya neden olarak lumbal lordoz artışına ve pelviste anterior pelvik tiltin görülmesine yol açar. Ayrıca, vasküler sistemdeki değişiklikler bel bölgesine giden metabolik desteği etkileyebilmektedir. Gebelik sırasında en sık görülen kas-iskelet sistemi sorunları arasında bel ağrısı yer alır [1]. Gebelikte bel ağrısı dünya çapında birçok kadın için yaşam kalitesini kısıtlayan önemli bir problemdir ve gebelik sırasında meydana gelen başta mekanik ve hormonal olmak üzere pek çok faktörün etkisi ile ortaya çıkabilmektedir. Bel ağrısı özellikle ikinci trimester, tipik olarak gebeliğin 22. Haftası civarında görülmeye başlamaktadır. Hamile bireylerin yaklaşık %56’sının hamileliklerinin bir aşamasında bel ağrısı yaşadığı tahmin edilmektedir. Gebelik sırasında rahim genişledikçe, karın kaslarında gerginliğe neden olur ve sonuç olarak karın kasları zayıflar ve zayıflayan karın desteği bel kaslarına ekstra yük binmesine neden olur [3, 4]. Sonuç olarak, bu durum genişleyen uterus nedeniyle ağırlık merkezinin öne kaymasında neden olur ve alt omurganın abartılı bir şekilde kavislenmesine yol açar. Bu kayma, bel omurgası üzerindeki bükülme kuvvetlerinin artmasına ve destek kaslarının daha fazla zorlanmasına neden olur.


En önemlisi hamilelik döneminde kas kısalıklarının önlenmesi, esnekliğin sağlanması ve fiziksel sağlığın korunmasıyla kolay doğum desteklenir. Sonuç olarak bu grupta fiziksel hareketsizliğin önlenmesi, hareketliliğin arttırılması kas-iskelet problemlerin önlenmesi kadar kolay doğumun sağlanması için de bir önceliktir.
Hamilelik sürecinin fiziksel, kültürel ve biyopsikososyal boyutları vardır.
- Gebelik, bir kadının vücudunda önemli fizyolojik değişikliklere neden olur ve yalnızca kardiyovasküler, endokrin ve renal sistemleri değil, aynı zamanda özellikle aksiyal iskelet olmak üzere kas-iskelet sistemini de etkiler. Bu fenomen, hormonal dalgalanmalar ile vücut kütlesinde artış ve gravid uterusun varlığı ile ağırlık merkezinde kaymaya neden olur. Sonuç olarak, aksiyal iskelet üzerine ek statik ve dinamik yükler binmektedir [5, 6].
- Hamile kadınlar arasında bir diğer yaygın problem ise postüral değişikliklerdir ve genellikle bel ağrısının ortaya çıkmasına neden olur. Gelişmekte olan fetüs, postüral kaslar üzerinde daha fazla stres yaratır [6]. Bu fizyolojik süreç, ağırlık merkezinde öne ve yukarı doğru bir kayma ile karakterize olup, lordoz ve kifoz gibi omurga eğriliğindeki değişikliklerle neden olur böylece vücut stabiliteyi telafi etmeyi ve korumayı amaçlar. Sonuç olarak, bu durum bel bölgesinde önemli bir gerginlik yaratır ve ağırlık merkezininin daha çok değişmesine neden olur.
- Hamilelik sırasında, her ikisi de kas gevşemesini neden olan relaksin ve progesteron hormonlarının konsantrasyonlarının yükselmesi, uterusun varlığı ile artan abdominal boyutların kaslarda aşırı gerilime yol açarak abdominal kasların zayıflamasına neden olmasının anterior pelvik tiltin artmasına katkıda bulunduğu varsayılmaktadır (Tablo 1) [7].
- Çevredeki değişiklikler, izolasyon, yalnızlık ve beden imajındaki değişiklikler, fiziksel hareketsizlik ve yetersiz beslenme gibi biyolojik ve psikososyal faktörler kültürel farklılıklar gösterse de hamilelik sürecinin getirdiği değişikliklerdendir.
- Hamilelik sırasında ortaya çıkan duygusal dalgalanmalar olağan bir durumdur. Bu değişiklikler tipik olarak kararsızlık, ruh halinde sık değişimler şeklinde ortaya çıkar; anksiyete, yorgunluktan uyuklama, depresif tepkiler ve heyecana kadar uzanan bir duygu yelpazesini kapsamaktadır [8].

Hamilelik sürecinde kişinin fizyoterapist, diyetisyen, psikolog, aile ve/veya arkadaş desteğine ihtiyacı vardır. Multidisipliner sağlık ekibi, biyopsikososyal alanda fiziksel sağlığı ve duygusal durumu desteklemek, hamilelerin kendilerini sağlıklı hissetmelerini sağlamak, günlük yaşam aktivitelerini sürdürmek ve fiziksel aktivite düzeyini artırmak için birlikte çalışır.
Bel ağrısı doğum sonrası dönemde de devam edebilen ve kadınların yaşam kalitesini etkileyen bir sorundur. Kronik doğum sonrası bel ağrısı, doğumdan sonraki 3 ay içinde başlayan ve en az 6 hafta süren bel ağrısı olarak tanımlanır. Doğum sonrası bel ağrısı, hamilelik sırasında bel ağrısı öyküsü, genç yaş ve aşırı vücut ağırlığı dahil olmak üzere birçok faktörle ilişkilidir; doğumdan sonra ortaya çıkan bel ağrısı, aşırı kilo ve kiloya kıyasla kısa boydan kaynaklanır. Ek olarak, doğum sonrası bel veya pelvik ağrı, gebeliğe bağlı kas zayıflığı ve emzirmeye bağlı spinal osteoporoz gibi durumlardan kaynaklanabilir. Bu demografik grupta yaygın olarak karşılaşılan çeşitli potansiyel tanılar arasında spinal veya kalça artriti, siyatik, osteitis pubis, lomber disk patolojisi ve spondilolistezis yer alır ancak bunlarla sınırlı değildir. Bunlara ek olarak, daha seyrek olarak idrar yolu enfeksiyonu, lomber stenoz, femoral venöz tromboz, osteomiyelit, kauda ekina sendromu veya rüptüre simfizis pubis de düşünülebilir. (9,10)
Bu dersin konsepti, prepartum ve postpartum kadınlar için fizyoterapi yaklaşımlarını göstermek, egzersiz için kırmızı bayrakları vurgulamak ve disiplinler arası iletişimi güçlendirmek için tasarlanmıştır. Gebelik sürecinin getirdiği biyolojik ve psikososyal değişikliklere yönelik yaklaşımlar sunulmakta ve gözden geçirilmektedir. Bu eğitim modülünde, prepartum ve postpartum dönemdeki kadınlarda fiziksel aktiviteyi etkili bir şekilde artırmaya yönelik terapötik yaklaşımlar gösterilecektir.


Leave a Reply
Want to join the discussion?Feel free to contribute!